Satranç

En Güzel Harp Oyunu Satranç

Bu yazıya “Satranç” konusuna hiç inanmayanlar, ya da bu muhteşem oyuna; “bildiğimiz dama oyununun çığrından çıkmış hali” şeklinde değerlendirmelerde bulunanlar, muhtemelen hiç ilgi duymayacaklardır. Ancak birazcık objektif gözle konuya yaklaşmaya başlayınca; inanmamak bir tarafa, onun bir sevini veya hayranı olmak, yalnızca bir an meselesidir.

Biraz iddialı olmakla beraber; işte bu küçücük 64 kare üzerinde oynanan bu muhteşem oyun, aslında korkunç bir meydan muharebesinden başka bir şey değildir.

Dehşet, hareket, zayiat, muhakeme, planlama, metanet, inisiyatif, baskı, taarruz, savunma, aldatma, tanklar, piyadeler, helikopterler, istihkamcılar, her şey mevcuttur satrançta.

Bu yüzden muharebeyi deneyecekler bu sınavdan da geçmelidirler. Gerçekten de SATRANCIN askerlik mesleğiyle çok büyük ilişkisi vardır. Bu yüzden bu oyuna sivillerden çok bizlerin sahip çıkması gerekmektedir. Bu oyundaki mantık; “askeri usul ve doktrinlerin” tümünü kapsamaktadır.

Bu kadar sözden sonra heveslensek; hemen çarşıya koşup, bir takım alsak, hatta kitabını alıp kaidelerini öğrensek, haftalarca pratikler yapıp, varyasyonları, kombinezonları, açılışları ezberlesek ve oyun oynamaya hazır bir duruma gelsek; “HİÇ BİR ŞEY BİLMİYORUM” durumundayızdır. Düşünelim şimdi: sıfırın altında bir yerden başladık, çok dik bir yokuşu tırmandık ve ulaştığımız yer ancak “SIFIR” oldu.

İşte böylesine sabır isteyen bir oyundur. Devam edelim: Her gün oynasak, beynimizi azami kapasiteyle zorlasak, yensek, yenilsek bile, gene de “Ben satrancı iyi oynuyorum” demek çok güçtür. Hele usta, yada büyük usta olmak gerçekten de aslanın ağzındadır. Son 10 yıl içinde dünyada “Doksan” kadar büyük ustanın bulunduğunun bilinmesi ise, güçlüğün derecesini açıkça ortaya koymaktadır. Bu durumda; biraz daha gerçekçi olarak; “Büyük Usta” olmak gibi iddialı bir yoldan ziyade, iyi satrancı yada satranç sever olabilmeyi hedeflemeliyiz. Bu mümkün olabilecektir. Özellikle Askeri Liselere yardımcı ders olarak konursa ve daha bu yaşlardan sevdirilirse en azından iyi satranççılar, dolayısıyla da iyi stratejistler, taktikçiler yetişebilir. Yetiştirmede en iyi ve en ekonomik yardımcılardan biridir satranç.

Kişi kafasının gücünü somut olarak görmekten korkuyorsa, satrancı hiçbir zaman oynamak istemeyecektir. Şansa veya zara bağlı, tavla gibi daha kolay oyunları; beyni çalıştırmaya sürükleyen, insanı zora sokan satranca tercih edecektir.

Bizler, genelde kafa oyunlarında yenilmeyi pek sevmeyiz. Hatta yenilsek, hazmedemeyiz. Çünkü bizde başarı ya kaba kuvvete, yada kolay kurnazlıklara dayanmıştır. Satrançta kaba kuvvet yoktur. Kurnazlıklar ise karşı tarafın anlamasıyla derhal aleyhinize bozuluverir.

Satrancın en önemli özelliği; maddi ve manevi bütün gücümüzle “Yenmek için” savaşmak gerektiğini öğretmesidir. Her şey yenmek için başlar. Savaşma azim ve irademiz tamdır. Hep bunun gerçekleşmesine çabalarız.

Ancak karşımızdaki bizden güçlüyse; “yenilirken öğrenmeyi” satrançta öğreniriz. Yenilince her şey bitmez. Tıpkı muharebe gibi; Eğer yenilirsek, dövünüp her şeyi bırakmayı değil, aksine neden yenildiğimizi araştırmayı, hangi hataları yaptığımızı araştırmayı, bir daha sefere aynı hatayı yapmamak için, daha çok hazırlanmayı öngörür. Kısaca satranç yenilgisi bir askere “her şeyin bittiğini “değil “yeni bir zaferin başlayacağını” haber verir, mücadeleci ve mert bir mantık aşılar.

Ayrıca satrancı seven, gönülden balı bir kişi kendinden daha güçlü oyuncularla oynamak ister. Amacı daha çok öğrenmektir. Eğer, karşımızdakinin bizden iyi oyuncu olduğunu biliyorsak “Nasıl yenileceğimizi” merak etmek öğrenme açısından, cesur ve mütevazı bir düşünüştür.

Not: Bu yazı Kara Kuvvetleri Dergisinin, 73. sayısındaki (Temmuz 1984) yazıdan alınmıştır. Bu yazının bütün hakları, yazının sahibi P.Yzb. Cihangir AKŞİT’tir.

Sponsorlar